(İslamda) Siyaset Kavramı

Aladdin PALEVİ

Siyaset kelimesi, “sase” fiilinden bir masdardır. “Vali toplumda siyaset yaptı” denilirken, valinin iyiliği emrettiği, kötülüklerden de nehyettiği söylenmektedir.[1] Bahru-r Rekaik’te “siyaset halkı dünya ve ahirette kurtaracak yollara irşad etmektir, toplum içinde adap ve maslahatları gözetmek için konulan kanunlardır” denilirken İbn-i Abidin’de buna benzer bir tarif yaparak “siyaset, insanları dünya ve ahirette kurtuluş yollarına irşad etmek maksadıyla onların salahı ve menfaatleri için çalışmaktır” demiştir.

 

Siyaset kavramının irşad manasında olduğu şu hadiste geçmektedir: Ebu Hazin, Ebu Hüreyre’nin Resulullah’tan (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle işittiğini rivayet etmiştir: “İsrailoğullarının peygamberleri onları irşad ederlerdi. Bir peygamber ölseydi başka bir Peygamber yerine geçerdi. Ancak benden sonra Peygamber yoktur. Çok halifeler olacaktır.” Sahabiler “bize ne emredersiniz ya Resulullah” diye sordukların da Resulullah şöyle cevap vermiştir: “Beyatinizi yerine getirin. Allah onların yaptıklarını onlara sorar.”[2]

 

Bilinmelidir ki, İslam’da siyaset, insanların Kur’an ve sünnetin belirlediği ölçüler içerisinde sevk ve idare edilmesidir. Yani idare sahiplerinin Allah’ın vahyi ile hükmederek toplumlarını kurtuluşa, her türlü iyiliğe sevketmeleri ve bütün fesad yollarını kapatarak insanları kötülüklerden men etmeleridir.

 

İslam’da siyasetin temel ilkesi hiç şüphesizdir ki, idare sahiplerinin ancak ve ancak Allah’ın kitabı ve Resulullah’ın sünneti ile hükmetmeleridir. Zira insanların maslahatını esas alan ve onlar için bütün fesad kapılarını kapatan tek kaynak Allah’ın vahyidir. Nitekim bu hususta Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır:

 

“Sizi apaçık olan, gecesi gündüz gibi bir yol üzerinde bıraktım. Bu yoldan ancak helake gidenler sapacaktır. Sizden kim bundan sonra yaşarsa bir çok ihtilaflar görecektir, size düşen benim ve benden sonraki halifelerin sünnetlerine uymaktır. Siz onlara temessül edin ve azı dişlerinizle onlara sarılın.”[3]

 

Allah’ın vahyine dayanması itibarıyla İslam siyaset adalaletin ta kendisidir. Toplum içerisinde adaleti tesis etmesi, bütün hayır kapılarını açarak, her türlü şer yollarını kapatması suretiyle de İslam siyasetinin ayrı bir önemi vardır. Bu önemine binaen alimler “ilimlerin en şereflisi siyaset ilmidir” demişlerdir.

 

Bazı İslam alimleri siyaseti üçe bölmüşlerdir. Şayet siyaset İslamın kanunlarına göre yapılırsa buna adalet siyaseti denilir. Şayet siyasetçiler İslamı tatbik ederlerken zulüm yaparlarsa buna zulüm siyaseti denilir. Şayet siyasetciler beşeri kanunlara göre toplumu idare ederlerse buna da şirk siyaseti denilir.

 

Üzülerek belirtmek istiyorum ki, bir çok İslamî kavramın önemini yitirdiği, istismara uğradığı gibi siyaset kavramı da toplum içinde asli anlamından çok uzaklaştırılmıştır. Zira bugün siyaset denilince ilk akla gelen yalan söylemek, insanları güzel sözlerle kandırmak anlaşılmaktadır. Bununla beraber siyaset kavramı İslami bir kavram olmaktan bütünüyle çıkarılmıştır. Her hangi bir Müslüman’ın “Allah’ın indirdiği ile hükmetmek vaciptir. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kafirdirler. Allah’ın indirdiği esaslara dayanmayan her beşeri sistem şeytani bir sistemdir” sözüne karşılık insanların hemen “siyaset yapma” diyerek onu susturmaya çalışmaları içinde yaşadığımız toplumda siyaset kavramının ne şekilde tahrif edildiğini göstermektedir. Hatta bu konuda ileri gidenler “dini siyasete alet etme, sen ibadetini yap, Allah’a dua et ve siyaseti ehline bırak” gibi sözlerle tamamen laik bir anlayış sergilemektedirler. Bu anlayışın en çarpıcı görüntüsü ise, devamlı surette dillerde dolaşan “cami ibadet yeridir. Siyaset yeri değildir” söylemidir. Ve üzülerek belirtiyorum ki, bugün bu zihniyetin en belirgin temsilcileri Diyanet İşleri Teşkilatı ve O’nun müftü ve vaizleridir.

 

Bilinmelidir ki, din ile siyasetin birbirinden ayrılması dinî ilkelerin yönetimden uzaklaştırılması düşüncesi 1789’da gerçekleşen Fransız İhtilalinden sonra ortaya çıkmış bir düşünce tarzıdır. Kiliselerin Allah’ın adıyla konuşmaları, kendileri dışında hiç kimseye söz hakkı tanımamaları, kendi düşüncelerine muhalif görüşler ortaya atan mütefekkirlere ve filozoflara hayat hakkı tanımamaları, dinin siyasetten, devlet idaresinden bütünüyle uzaklaştırılmasına sebep olmuştur. Bu atmosferde, büyük bir tepki sonucu olarak meydana gelen halk ayaklanması neticesinde din adına ne varsa reddedilerek laiklik tesis edilmiştir.

 

Laiklik sadece Avrupa’da yaygınlaşmakla kalmamış, laikler kendi düşünce sistemlerini İslam aleminde de meşrulaştırmaya çalışmışlar ve bugün itibarıyla bu çalışmalarında da büyük bir oranda başarılı olmuşlardır.

 

Avrupalılar bu çalışmalarının ilk semeresini 1924 yılında hilafetin kaldırılması ve bütünüyle laik bir anlayışa sahip T.C’nin kurulmasıyla almışlardır. T.C’nin laik bir anlayış üzerine kurulmasından sonra yer yer halk tepkisi olmuştur. Bu tepkiyi durdurmak içinse Diyanet Teşkilatı kurulmuştur.

 

Diyanet teşkilatı, kendisine yükletilen, dini vicdanlara hapsetme görevini, hiç şüphesiz, laik­liğin esaslarına ve prensiplerine uygun bir şekilde yerine getirmiş ve halen hiç aksatmadan bu gö­revini yerine getirmektedir. Daha ilk göreve başlayacakları zaman 657. maddedeki şu yemini ikrar ederek göreve başlarlar:

 

“Türkiye Cumhuriyeti anayasasına, Atatürk ilke ve inkılaplarına, anayasada ifadesi bulunan Türk milliyetçiliğine, sadakatle bağlı kalacağıma, Türkiye Cumhuriyeti’nin kanunlarına milletin hizmetinde olarak tarafsız ve eşitlik ilkesine bağlı kalarak uygulayacağıma, Türk milletinin milli ahlakını, manevi ve kültürel değerlerini koruyup bunları geliştirmek için çalışacağıma, insan haklarına ve anayasanın temel ilkelerine dayanan milli, demokratik, laik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarımı bilerek, bunları davranış halinde göstereceğime namus ve şerefim üzerine and içerim.”

 

 Bunun içindir ki diyanet teşkilatı İslâmi esaslardan birçoğunu örtbas etmiş, gizlemiş, bir çoğunu da çaptırarak asıl anlamlarından saptır­mıştır. Yani diyanet işleri teşkilatı, Yüce Allah’ın dinini, kiraladığı müftü, vaiz ve namaz kıldırma memurları vasıtasıyla açıkça katletmiştir. Bunun için toplumun muvahhid Müslümanları, bu teşkilata cinayet işleri teşkilatı adını vermiş, bu teşkilatın atadığı namaz memuru, müftü ve vaizlere itibar etmemiştir.

 

  Laik sistem tarafından kurulan diyanet iş­leri teşkilatı, felsefesine uygun kişileri, ücret karşılığında, müftü, vaiz ve namaz kıldırma me­muru olarak kiralamış, bunlara görevlerini bildi­rerek halkın önüne çıkartmıştır. Bu görevlilerde kendilerine verilen görev gereği, Kur’an’ın bütü­nünü Arapça okudukları halde, bir kısmını gizleyerek diğer kısımlarının anlamlarını halka ulaş­tırmaya çalışmışlardır. Yani bu görevliler Kur’an’i gerçeklerin bir kısmını aldıkları ücret karşılığında bile bile gizlemişler, halka ulaştırmamışlardır.

 

İşte bu yönlü çalışmaların bir sonucu olarak devamlı surette siyasetin İslam’da olmadığı, siyasetin bir devlet işi olup tamamen dinin siyasetten soyutlanması gerektiği toplum tarafından kabul gören ve alim bilinen kimseler tarafından dile getirilmesi bugün siyaset kavramının istismara ve tahrife uğramasına neden olmuştur. Bu konuda Kur’an’î gerçekler ve İslam alimlerinin apaçık beyanları karşımızda dururken laik sistemin eski müftülerinden olan A. Hamdi Akseki, bütün bu gerçekleri gizleyerek şu şekilde sözler sarf edebilmektedir:

 

  “Din bir devlet işi değil, bir vicdan işidir. Nerede devlet, fertlerin din işleriyle meşgul olmuş ve bunu nizamlamaya kalkmış ise orada bir hu­zursuzluk başlamıştır. Çünkü öyle yerlerde za­manla din siyasete, netice itibari ile de şahsi menfaate alet edilmiş, taassub hakim olmuş, İs­lâm dininin esas vasıflarından biri olan şefkat ve müsamaha ortadan silinerek, yerini zulüm ve ceburruta bırakmıştır.”[4]

 

Aslında bu zavallıların bilmedikleri ya da bilmemezlikten geldikleri nokta İslam dininin Hristiyanlıktan farklı oluşudur. Zira İslam, hem dindir, hem devlettir, hem ibadet hem de siyasettir. İslam dünya ve ahiret işlerini kendi bünyesinde toplayan ve bu ikisini birbirinden ayırmayan bir dindir. İslam’ın devlet işlerinden, siyasetten uzaklaştırılması onu kolsuz kanatsız bırakmaktan başka bir şey değildir.

 

Sonuç olarak, siyaset İslam’ın bizzat içindendir ve kendisindendir. Devlet işlerinin halkın maslahatı için yürütülmesi ve bunun için Allah’ın indirdiği esaslardan zerre kadar taviz vermeden insanlara hükmedilmesi İslam dininin en belirgin özelliklerindendir.

 


Читать дальше
Комментариев: 0

Несуществующая война с террором

("News Junkie Post", США)

 

Стивен Дуфрешу (Stephen Dufrechou)

10/11/2009

 

 

Никакой «войны с террором» нет, и никогда не было. Мы называем конфликт Запада с исламским фундаментализмом «войной с террором» просто потому, что нам так сказали. Дело в том, что сам язык, посредством которого мы описываем конфликт, терминами и определениями которого мы пользуемся, был выбран американским правительством. После того, как на нем заговорили все СМИ Соединенных Штатов, он стал определять дискурс в любом обсуждении – будь то дебаты в ночных новостях или студенческие споры в кофейне. Им же формировалась и диктовалась практически вся внешняя и внутренняя политика Соединенных Штатов после 11 сентября. Таким образом, этот чудовищно лживый язык полностью искажает реальность для всего населения нашей страны. Наши политики и простые граждане увлеченно обсуждают иллюзию. Впрочем, с определенной точки зрения эта иллюзия необходима. Если бы мы в свое время назвали врагом исламский фундаментализм, это, во-первых, подразумевало бы, что США ведут священную войну, а, во-вторых, могло бы привести американское общество к социальному коллапсу. Последняя опасность никуда не исчезла и до сих пор.

Лживый язык

Начнем с терминологии. Сама идея «войны с террором» бессмысленна и заключает в себе внутреннее противоречие. Война это и есть террор. Вспомним простейшее определение терроризма: терроризм – это использование страха и запугивания, чтобы психологически парализовать противника и заставить его подчиниться ради достижения стратегических и политических целей. В той или иной форме Соединенные Штаты поступали так в каждой войне, которую когда-либо вели. Терроризм, как тактика вообще неотделим от войны. В принципе, он даже не обязательно подразумевает убийства — главное «страх и запугивание». Таким образом, прекрасным примером терроризма является, скажем, американская стратегия «Шок и трепет», опробованная в 2003 году в Ираке. В сущности, объявлять войну терроризму столь же абсурдно, как объявлять войну авиации.

Итак, этот глобальный конфликт не является «войной с терроризмом». Собственно, нелепость этого выражения отлично видна на исторических примерах. В прошлом, когда Соединенные Штаты участвовали в глобальных конфликтах, они всегда четко называли идеологию врага. Например, во времена Второй мировой врагом был фашизм, во времена холодной войны – советский коммунизм. С политической точки зрения это было разумно. Ударение делалось на системе убеждений врага, которые отличают его философию от американской. Это позволяло четко определить стороны конфликта. Однако «война с террором» избегает такой ясности.

Попробуем подробнее обсудить эту проблему. В этой войне Америке противостоят в первую очередь «Талибан», «Аль-Каида» и идеологически связанные с ними организации. Идеология, которая их объединяет, называется «исламский фундаментализм». Казалось бы, это дает нам подходящее определение конфликта – «война с исламским фундаментализмом», по аналогии с «войной с фашизмом» или с «войной с коммунизмом».

Однако администрация Буша понимала, что ясность в этом вопросе может стать настоящей катастрофой с точки зрения пиара, и поэтому благоразумно прибегла к словоблудию о «терроризме». Дело в том, что политическая риторика, содержащая одновременно слова «исламский» и «война с», создавала бы впечатление того, что христианская Америка ведет священную войну. К слову, как заметил Ноам Хомский (Noam Chomsky) именно это соображение заставило администрацию включить Северную Корею в «ось зла», чтобы не наклеивать этот ярлык исключительно на мусульманские страны.

Кроме того, есть и еще более серьезная причина официально не говорить о «войне с исламским фундаментализмом». Рост иррациональной агрессивности американских правых делает эту причину сейчас даже более актуальной, чем во времена Буша. Состоит она в том, что, если основным противником в конфликте будет официально провозглашен «исламский фундаментализм», это может в перспективе привести Соединенные Штаты к социальному коллапсу и хаосу. Чтобы понять, с чем это связано, нам придется поговорить о происхождении фундаментализма как такового.

Два фундаментализма

В 2005 году, BBC выпустила документальный фильм в трех частях под названием «Власть кошмаров: Зарождение политики страха» («The Power of Nightmares: The Rise of the Politics of Fear»). В США его не показывали, но его можно заказать или посмотреть в Интернете. На американском телевидении он не мог выйти в эфир по вполне очевидным причинам: в нем наглядно продемонстрировано, что исламский фундаментализм и неоконсервативное движение – две стороны одной медали.

Движение исламских фундаменталистов и движение неоконсерваторов возникли независимо друг от друга — одно на Ближнем Востоке, второе в Америке. Однако оба они – по крайней мере, исходно — были реакциями на неспособность современного Запада создать разумный миропорядок.

К середине пятидесятых годов двадцатого века идеалистический проект создания мира гармоничных обществ, начатый французской и американской революциями и основывавшийся на просвещенческих идеалах «разума» и «индивидуализма», потерпел крах. В свете двух мировых войн, Великой депрессии, Холокоста и подъема тоталитаризма фиаско идей социального рационализма выглядело очевидным.

Результатом этого стало повсеместное социальное дробление, как на Востоке, так и на Западе. В сочетании с послевоенными тревогами подобное положение дел взращивало семена социального взрыва, которые взошли в шестидесятых. Джоан Дидион (Joan Didion) подытожила ощущение от тех времен одной фразой: «Центр больше не держался».

Именно этот климат политической оппозиционности и культурного декаданса заставил ряд политиков попытаться изобрести новую идеологию, которая могла бы стабилизировать общество. На Востоке такой идеологией стал исламский фундаментализм, на Западе – неоконсерватизм.

Оба движения отказались от идеи «рациональности», как объединяющей силы, и начали апеллировать к культурно иррациональным лозунгам и идеалам – «национализму», «культурной гордости», «религиозному консенсусу», «политической мощи» и так далее. Однако ни на Западе, ни на Востоке население новой риторике не поддалось. К ней практически никто не прислушивался, и в результате оба движения приняли редкостно уродливые формы.

Исламисты перешли к политическому насилию, пытаясь взять общество в своих странах под контроль, чтобы оно не подпало под влияние Запада. Неоконсерваторы предпочли тактику политического запугивания, пытаясь покончить с контркультурой и восстановить социальный порядок посредством искусственных страхов и дезинформации. Исламские фундаменталисты взяли на вооружение философию джихада, а неоконсерваторы принялись преувеличивать советскую угрозу. С джихадом американцев к несчастью познакомило 11 сентября. Про дезинформацию времен холодной войны о «красной угрозе» у нас известно значительно меньше, но сведения о ней можно найти, например, в рассекреченном меморандуме Совета национальной безопасности №68 (NSC 68). Надо отметить, что обе этих уродливых тактики обретения контроля над обществом в итоге сработали.

В скором времени неоконсерваторы проникли в ряды Республиканской партии США. Именно под их влиянием «Великая старая партия» начала систематически заигрывать с христианскими фундаменталистами и делать их своей политической базой, благо эти фундаменталисты, которых обычно называют «евангелистами» или «христианскими правыми», идеально встраивались в неоконовскую концепцию политического единства на иррациональной основе. Тем временем исламские фундаменталисты активно политизировались. В итоге к восьмидесятым годам миру предстали два борющихся друг с другом фундаментализма-близнеца. Характерным для обеих движений был сплав политического империализма с иррациональной религиозной догматикой. Так исламисты и неоконы пришли к фашизму, который исходно ненавидели.

Фундаментализм есть фундаментализм. За «исламским» и «христианским» фундаментализмом стоят одни и те же патологии личности. И это объясняет, почему после 11 сентября администрация Буша не могла определить философию врага как «исламский фундаментализм». В противном случае могла бы обнаружиться простая истина – что у вражеской идеологии и христианского фундаментализма неоконсерваторов на самом деле одна основа.

Можно себе представить, какой социальный взрыв в Америке могло бы вызвать (и может вызвать до сих пор) открытое признание этого факта.

Небольшое различие


Фундаментализм – исламский или христианский – признак авторитарной психологии. Об этом недавно писали Крис Хедж (Chris Hedge) в своих «Американских фашистах» («American Fascists») и Джон Дин (John W. Dean) в «Консерваторах без совести» («Conservatives Without a Conscience»).

Личность авторитарного типа – это личность, которая не смогла разорвать психологическую зависимость от родителей по достижении физической зрелости. В результате мы получаем биологически взрослого индивида, (неосознанно) рассчитывающего на то, что другие люди, а также внешние источники, будут играть для него ту же роль авторитета, которую когда-то играли родители. Эти общие психологические свойства дополнительно объединяют христианских и исламских фундаменталистов, ведь и для тех и для других единственным источником авторитета служат, в ущерб прочим источникам, священные тексты.

Восприятие священного писания—Корана или Библии, соответственно—как высшего и единственного авторитета называется «интратекстуальной» системой верований. Это означает, что «содержание» текста заменяет для них «содержание» исходного родительского присутствия. Так как фундаменталисты не могут развивать способности к познанию и обучению выше определенного уровня, они неспособны понимать писание символически или аллегорически. А так как они не могут развить в себе способность приспособляться к обстоятельствам, любые идеи выходящие за пределы их буквального прочтения священного текста приводят их в ярость. Таким образом, наука, философия и психология становятся для них «злом» или «ересью». В сущности, подобная строгая приверженность буквальному толкованию писания – это клей, который скрепляет их непрочную психику. Именно поэтому, ставя под вопрос их верования, можно вызвать у них гнев или подтолкнуть их к психозу.

Впрочем, имеет смысл отметить психологическое различие, отделяющее американских христианских фундаменталистов от их мусульманских собратьев. Американские христианские фундаменталисты растут в американском обществе, уважающем «либерально-демократические ценности». Таким образом, несмотря на недоразвитость своей психологии, они все же с детства учатся соблюдать западные законы и этикет, и это в основном не позволяет им достичь обычного для исламских фундаменталистов уровня насилия. Впрочем, совсем без насилия христианские фундаменталисты также не обходятся. Характерными примерами могут служить взрывы в абортариях в девяностые годы или случаи убийств родителями-фундаменталистами своих больных детей, которым они отказывали в медицинской помощи на основании того, что жизнь и смерть зависят только от «воли Бога».

Не стоит также забывать, что Джорджа Буша с Осамой бен-Ладеном объединяет не только авторитарная психология, но и то, что оба они верят в то, что сам Бог велел им начать войну. И тем и другим командует не разум, но «высшая власть».

Эти обстоятельства заставили психоаналитика Славоя Жижека (Slavoj Zizek) заключить:
«Что же касается «столкновения цивилизаций», давайте вспомним об одном письме семилетней американской девочки, отец которой служил летчиком в Афганистане. Она писала, что, хотя она очень любит своего отца, она готова к тому, что он умрет, готова пожертвовать им ради своей страны. Вспомним, что, когда президент Буш процитировал эти слова, они были восприняты как нормальное проявление американского патриотизма. А теперь давайте проведем мысленный эксперимент и представим себе арабскую девочку, мусульманку, патетически заявляющую на камеру точно то же самое о своем отце, который сражается на стороне талибов. Нетрудно понять, какой будет наша реакция в этом случае: отвратительный исламский фундаментализм не останавливается ни перед чем, включая жестокую манипуляцию и использование детей… Все, что мы приписываем Другому, присутствует и здесь, в самом сердце Соединенных Штатов. Кровожадный фанатизм? Сейчас в США есть больше двух миллионов правых популистов-«фундаменталистов», практикующих собственный террор, легитимированный их восприятием христианства».

Эта мысль Жижека безусловно заслуживает обсуждения.

Стивен Дуфрешу – профессор колледжа из Мемфиса (штат Теннеси) и постоянный автор News Junkie Post.


Комментариев: 0

Cahiliye Toplumu ve Günümüz Toplumunun Kıyası

Комментариев: 0

Юрген Ригер. Борьба культур - борьба религий?

Предвзятость христиан Запада ведет к тому, что ненависть, направленная в первую очередь против Израиля, распространяется и на Америку, руководимую иудо-христианами с их ментальностью крестоносцев; а в широком смысле — и на всех тех, кто словом и делом содействует воплощению в жизнь их планов. Громкие заявления испанского премьер-министра Азнара о необходимости войны в Ираке (и отправка туда оккупационных войск) привели к тому, что по Испании прокатилась волна терактов. Легко представить, что если Германия так же рьяно поддержит курс Соединенных Штатов, эта волна докатится и до нас. Вот почему нам следует раз и навсегда уяснить: те, кто для одних террористы, для других — борцы за свободу; невозможно победить терроризм, не устранив корни этого явления. Причина террора — это не Аль-Каида, не организация ХАМАС. Даже если полностью разгромить эти структуры, на смену им придут другие. Причина террора в преступной, человеконенавистнической политике, которую сионисты проводят на Ближнем Востоке, причина террора в стремлении США переделать мир под себя. Предыстория и подлинные мотивы терактов (будь то удары по Израилю, Америке или Испании) замалчиваются сегодня точно также, как замалчиваются предыстория и подлинные мотивы нападения Германии на Польшу в 1939 году; а ведь еще до начала боевых действий многочисленные представители коренного немецкого населения были либо просто изгнаны со своих земель, либо подвергались притеснениям и физическому уничтожению со стороны польских властей. Не было бы никакого 11 сентября, если бы Америка не покрывала преступления израильтян, которые совершают их при попустительстве и мощнейшей финансовой поддержке со стороны своих заокеанских союзников — в Америке не принято задумываться об этом, а СМИ об этом попросту молчат, точно также, как не принято задумываться о том, что не было бы никакого Перл-Харбора, если бы Рузвельт не конфисковал активы японских компаний, не блокировал поставки сырья и не вводил санкции против этой страны, требуя затем «извинений» от гордого японского народа. События следует рассматривать не точечно, но во взаимосвязи, в последовательности их развития — ведь это не пунктирная линия. Только тогда можно говорить об их объективной оценке. Насколько американцев не любят, видно даже в том, что шииты требуют теперь скорейшего вывода американских войск из страны (а ведь усилением своих позиций они обязаны именно англо-американской агрессии). На этом примере, кстати, заметна и та степень неприятия, с которой — независимо от политических целей и приоритетов — относятся в Ираке к немусульманам.

Комментариев: 0

İman Hırsızları

İman etmek, iman edilenden; «dört başı mamur emin olmayı» gerekli kıldığından, kirlenen insanlar bu tanımın dışında kalır. Zira insan kirlenmişse, kirletir çünkü tüm değerleri, imanı, inançları, adaleti, ahlakı,  siyaseti, ekonomiyi, peygamberi, sağlığı, sanatı, emeği, aileyi, devleti, güveni, sevgiyi, ölçüyü, doğayı, kısaca çalarak yıpratır tüm iman edilen güzellikleri. 

 

İman hırsızıdır çünkü, sonunu düşünmez, çalmak  onun için bir sevdadır hatta aşktır da. Vazgeçmez çalma aşkından ve sevdasından. Kırılanın dökülenin, imana sadakatin önemi yoktur onun gözünde, yeter ki  çalsın ve egosunu tatmin ederek keyif alsın, mutlu olsun. Ancak mutluluğu da kısa sürer, zira doyumsuzdur, hemen acıkır çalmaya. Çalmaktır onu besleyen. Üç öğün de yetmez onun oburluğuna, ara öğünlerde de çalarak beslenmesi gerekir, çalmazsa yaşayamaz zira. Onun yaşam biçimidir çalmak. Tüm uyarıları, sinek vızıltısı olarak görür. Uyarılardan da asla etkilenmez ve derste almaz. Bununla da yetinmez, kendine uygun yoldaşlar edinir çalarak kirletmek için iyiye ve güzele dair ne varsa.


İmana doğmuş iken,
Küfre açtı tomurcuklar.
Kirlenenler, kirletti. 
Ve şeytani oldu yavrucuklar.

Eskilerin deyimiyle; «vaka-i adiye» den değildir anlatmak istediklerim. Marketten, şuradan buradan bir şey aşırmak doğru değildir elbette, yüz kızartıcı, çirkindir de aynı zamanda. Değinmek istediğim asıl konu, çirkinliklerini kamufle ederek/kendini gizleyerek (münafık)  güzele ve güzelliklere dair ne varsa çalanlaradır sözüm.

İslami manada "İmanı çalanlar" vardır mesela, bu tip hırsızlar, kendini  İslami göstererek çalma işlemini gerçekleştirirler. Bilgi noktasında yetersiz veya ümmi olanları gözlerinden tanırlar. Yardımcılarının yardımıyla kıvama getirdikleri insanları bir kaç soruyla yola getirerek kurduğu tuzağa düşürmeyi çok  iyi bilirler. Ve onun posasını çıkarıncaya kadar sıkarlar, kullanırlar ve alacak bir şeyleri kalmayınca da atarlar çöp kutusuna. 

İmanın şartlarına, Allah'ın (cc) hükümlerine ekleme yada çıkarma yaparak, kendilerini Allah'ın ( cc) yanına koymakla yetinmeyip, sevap/günah yada helal/haram belirlerler, Allah'a bu şekilde (cc) şirk koşmayı umursamadan. Kul hakkını da önemsemezler. Önce kendi hakları önemlidir çünkü. Haklarına el uzatan oldu mu şahin kesilirler ve kendi haklarını Allah'ın (cc) hakkının önüne geçirirler. Öyle ya, önce kendi hakları, Allah'ın (cc) hakkının  ve kulların hakkının bir önemi yoktur onların anlayışında. 

Hukuka, adalete olan imanı çalarlar. Kendi görüşünde olan kişilerin, ne kadar kirli olurlarsa olsunlar yanında yer alır, onların lehinde karar alırlar. İstiklal mahkemeleri kurarlar mesela, kendine muhalif olanları yok etmek için. Yaş kuru ne varsa toptan yakarlar. Askeri darbe yaparlar ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri kurarlar darbelerine meşrutiyet kazandırmak ve halkı sindirmek için. Suç yoksa suç üretirler muhaliflere diz çöktürmek, devleti kullanarak rant devşirmek için. Devlet için! kendi vatandaşını öldürmenin hiç bir sakıncası yoktur, hukuku katlederek. Bunları Özel Yetkili Mahkemeler takip eder dünün zulmünü devam ettirmek halkın adalete imanını sıfırlayarak duyarsız kılmak ve köreltmek için. Ancak hesaba katmadıkları çok önemli bir şey vardır,  İlahi adaletin er geç tecelli edeceğini ve yaptıkları zulmün kendilerinden sorulacağını.

Ahlaka dair ne varsa kirletirler şeytanı veli edinerek.  Siyaset bunlar için mevki makam ve rant kapısıdır. Oy kullanmak vatandaşlık görevidir diyerek demokratik şirk sistemine biat edilmesini isterler. Bunlar Müslüman olduklarını da iddia ederler, gırtlaklarına kadar şirke bulaştıklarını görmeden. İnsanın sırtını çatırdatan ve büyük bir sorumluluk olan toplumun yönetimine yani siyasete talip olurlar büyük harcamalar yaparak. Bilmezler ki  Allah (cc) indinde bunun hesabının verilmesinin çok zor olduğu gerçeğini. Fırat kenarında bir koyunu kurdun kapmasının şuurunda değillerdir zira. Rakiplerini bertaraf etmek için her türlü iftirayı/karalamayı siyasettir diyerek mubah görürler, kendi kirliliklerine bakmadan. Devleti de kirletirler bu tip siyasetçiler. Halkın devlete olan inancını yok ederler. Toplumu kamplara bölerek düşmanlık üretirler, birlik ve beraberlik adına!

Ekonomi, onlar için kapitalizm demektir. Hakça paylaşım onların zihniyetinde yer almaz. Ekonomik terör olan faizi, dünya gerçeğidir diye savsaklarlar, Faizi alanın, faizi uygulayanın; «Allah'a (cc) ve Peygamberine açılmış bir savaş olduğunu» (Bakara-274-278) ve insanın Müslümanlığını düşürdüğünü  idrak etmezler. Emek/alın teri sahipleri, onlar için sadece sayılardan ibarettir. Emekçilerin karınlarının doymuş olması onlar için yeterlidir Asgari ücreti bu nedenle çıkartmışlardır, kendileri için kurdukları her türlü güvenliğin sağlandığı akıllı sitelerini görmeden ve Karunlaşan zihniyette olduklarına bakmadan.

Peygamberi kendi reklamları için kamyona bindirip, yakın tarihteki savaşa bile katıldığını iddia ederek en büyük ihaneti yapacak kadar ileri giderler. Peygamberleri de kapsayan «her can ölümü tadacaktır» (Ali İmran-185) ayetini önemsemeden. Vahiyle, yüzde yüz çelişen, olmadık hadis uydurarak şeytanı bile geçerler küfürde. Bana yazdırıldı, bana ilham edildi (dolaylı olarak peygamberlik iddiası) yalanını ifade ederek Allah'ın (cc) arı, duru saf ve katışıksız olan İslam dinini kirletmek için rüyalar da dahil olmak  üzere sayısız senaryolar üretirler kurana aykırılığını hesaplamadan. Cahil takipçilerinden Allah'a (cc) yapılması gereken tevbeyi kendileri alarak, utanmadan yüzleri kızarmadan onları nasıl ahmak yerine koyduklarının önemi yoktur gözlerinde.  Kurana uygun İslami anlayışta olanları, sapıklık olarak değerlendirecek kadar gözleri, yürekleri kör olmuştur bunların. Kendi ülkesinden yurt dışına kaçmayı, hicret olarak  dillendirmekten de çekinmeyecek kadar haddi asmışlardır. Sığındıkları ülkenin zalim yöneticilerinin kendilerine yaptıkları yardımlar nedeniyle bu ülkelerin yöneticilerine gıklarını bile çıkarmazlar rahatları bozulmasın diye.

Sağlıklı yaşam adına her türlü zehri doğalı doğayı katlederek satarlar, sağlık kirleticileri. İnsanları, hastalıkla abartılı bir şekilde korkutarak kendi ürünleri tüketmelerini/kullanmalarını empoze ederler, bu ürünün verdiği zararlarını örterek. Para, onlar için her şeydir çünkü. Peygamberi de reklamlarına alet edecek kadar uçarlar, «tıbbı nebevi» diyerek. Bilmezler ki insanlara rahmet olarak gönderilen peygamberin  insanlara tıp ilmini anlatmak için görevlendirilmediğini.

Sanatı medyayı da kullanarak müstehcenliğe kurban ederler. Onlar için sanat müstehcenlikle çelişmez. Her türlü müstehcen objeyi kullanmak, uyuşturucu almak, ahlaka aykırı değildir onların gözünde. Yabancı birisiyle, yani kendine helal olanın dışında aynı yatağa girmenin bir sakıncası yoktur onların anlayışında. Sanat icra ederek toplumu aydınlatmaktır amaçları. 

Aile yuvasının  onlar için bir otelden farkı yoktur. Çocuklar olabildiğince özgür olmalıdır, onların gözünde.  Diledikleriyle her türlü gayri meşru yolları denemelerinde bir sakınca görmezler. Kurban kesimine karşı çıkar, meşru yada gayri meşru ilişkilerden kalınan istenmeyen! hamilelikleri kürtajla katletmeyi normal görerek sokak eylemlerine katılır, gösteri yaparlar bir insanı haksız yere öldürmenin tüm insanları öldürmüş olacağı ilahi ikazına aldırmadan.

Özetle İlahi evrensel mesajdan kopan bu tür insanlar vahyin özüne sadık kalmazlar, çalmak için kişilerin imanlarını/sadakatini/güvenini vahiy dışı yolları, vahiymiş gibi göstererek  adeta  büyüleyerek kendilerine meftun ederler. Mucizeler üretirler kendilerinin bir insan olduğunu unutturarak ve olağanüstü hikayeleri de dillendirirler, yalanlarına haklılık kazandırmak için.Ve bu da yetmez insan ve cin şeytanlarla iş birliği içerisine girerler. Hedefe ulaşmak için  her türlü yanlışı doğru göstermek çabasındadır ve meşru olmayan yolları denemek onun için mubahtır. Ancak maskeleri er geç düşer ve gerçek kimlikleri tüm çıplaklığıyla ortaya dökülür. 

 Atı alıp, Üsküdar'ı geçseler bile, asla huzuru yakalayamazlar zira. Bozuk olan psikolojileri /akıl sağlıkları daha da katmerleşerek bozulur.  Psikolojileri tabana vurur Şizofreni noktasına olurlar ve sonunda o noktaya da gelirler. Artık onun iyi bir tıbbi tedaviye ihtiyaçları vardır.
O vakit, bu iman hırsızlarına karşı nasıl bir önlem alınması lazım gelir sorusuna da; İlk olarak ilgili konular hakkında belli bir birikimin olması zorunludur. Mevzuu ile ilgili konuşmalarda öze  (vahye) sadık kalması istenmelidir. Yoksa çalar çalmak istediklerini iman hırsızları, insanları aptal yerine koyarak.

Vesselam

 

Abdulkerim Uludoğan

 

 

Комментариев: 0

Без заголовка

Комментариев: 0

Без заголовка

Комментариев: 0

Что сделал Путин

Тодор Цветанов —



1. Создал национальную украинскую идею, которую не могли придумать 300 лет.

2. Сотворил мега-рекламу Украине на весь мир.

3. Обосрал Россию на весь белый свет так, как все враги русских, вместе взятые, не могли даже мечтать за всю историю России.

4. Возродил из руин украинскую армию за две недели и показал на весь мир силу духа украинского солдата: как можно без оружия остановить армию агрессора.

5. За пару недель засветил всех пророссийских политиков и русских шпионов в украинском правительстве.

6. Раскрыл истинную суть уголовной власти Януковича и своей собственной.

7. Испытывает страстное желание взять на полное содержание за счет всех москалей украинский убыточный Крым, сэкономив национальному бюджету Украины несколько миллиардов долларов.
Столько добра для Украины не было сделано всеми её патриотами вместе взятыми со времен Богдана Хмельницкого!
8. Заразил мировой бандеровщиной каждого порядочного человека

Комментариев: 0

Без заголовка

Комментариев: 0

Без заголовка

Комментариев: 0
Страницы: 1 2 3 4 5
накрутка подписчиков ютуб
хамза
хамза
Было на сайте никогда
Читателей: 2 Опыт: 0 Карма: 1
все 1 Мои друзья